4. Baskı

Şehir sıkıştırmaya başlar bir anda insanı. Ne yapmak lazım? Kendini atarsın doğaya, dağa, ormana... Sarılırsın ağaca, kuşları dinler, kurbağalarla didişirsin. Çünkü baskıların en postmoderni gelmiştir üstüne: Metropol Baskısı. 



Her sabah kör karanlıkta uyanıp, prangalarla bağlandığımız plazaların yolunu mutsuzlukla tutuyor, sonrasında herkes gibi herkesle modern hayatçılık oynuyor ve paralarımızı nereye ve nasıl harcadığımızı anlatan hikayeler uyduruyoruz. Uydurmak zorundayız, çünkü biz metropol insanlarıyız. Eğer sen de bir metropol insanıysan; herkes gibi internetten alışveriş yapmalı, her ay mutlaka yeni bir şeyler satın almalı, başkalarıyla her konuda yarışmalı, son dakika dedikodularına hakim olmalı, gardını almak için doğru yerde durmalı gibi hissediyor olabilirsin. Bu örnekler artar da artar. Ancak tek bir şeyin farkında olmak lazım hayatta, o da aslında bunun tamamen metropolün ya da daha açıkça ifade etmek gerekirse "metropol insanı grupdaşlarımızın" üstümüzde oluşturdukları baskılardan ibaret. Yani tamamen dışlanmaktan korkan egomuzun bize zorla oynattığı oyunlar, o kadar. Yine diyeceğim, yalnız değilsin asla. Ben de oralardaydım bir zamanlar, en yakınım da, en uzağım da... Ama uyananlar arasında olmak güzel, yalan yok. Senin de zamanın yaklaşıyor, biliyorsun.

Biliyor musun, en yakın arkadaşım eşiyle birlikte İzmir'e taşınma kararı aldı kısa bir zaman önce. İstanbullu olmanın getirdiği bazı alışkanlıklarla İzmir'de ilk başlarda adeta yaşam mücadelesi verdiğinden bahsetmişti bana. Halbuki sonradan fark etmişler ki; yaşadıkları hayat yavaş ve sakin, öyle metropoldeki gibi oradan oraya koşma güdüsü ya da baskısı altında hissetmeden yaşayabiliyorsun oralarda. Hayatı bir kez yavaş yaşamaya başlayınca da ardından sakin düşler geliyormuş. Sen sakinleştikçe, sende baskı kuranlardan almak istediğin öç azalıyor ve böylece yalnızca sen ve hayallerin kalıyormuş sende. "Biz yavaş yaşıyoruz" diyerek övünmek kadar güzeli yok. Hayatın samimi, plastiklikten uzak ve evinde 50 çift ayakkabın olmadan da yaşayabildiğin bir hale geliyormuş bir zaman sonra. Öyle diyorlar. Özeniyorum ve artırıyorum! Sadeleşme kararı alıyorum ve hemen akabinde ilk kamp maceramı deneyimlemeye koyuluyorum. Metropolden olabildiğince uzaklarda, ormanın tam ortasına kuruyorum çadırımı. Sonrasında ise dinlemeye başlıyorum hayatı, anı, doğayı... Sadeleşmek gibisi yok!

Gördüğün gibi sevgili dostum, hayat sadece şu andan ibaret. Şu an ise birazdan anlatacağım o an'a geri dönemeyeceğin kadar uzakta. Şu anda ihtiyacın olan tek şey yaşamak. Yağmursa yağmuru, kurbağaların verdiği gürültülü partiyi ya da güneşin yapraklar arasındaki dansını... Sadeleşmeden bunların hiçbirini yapamaz insan. Aklındakileri sadeleştir, sırtındakileri sadeleştir, yolundakileri sadeleştir. Sadeleş sonuna kadar, o zaman zenginleşiyorsun inan. Aldığın yüzlerce kıyafet ya onlarca ayakkabıyla değil. Benim bunu anlamam için hayatımın yeterince karmaşıklaşması gerekliymiş. Öyle bir sıkışmışlıktı ki yaşadığım, başka herhangi bir çıkış yolu sunmadı bana. Yükselmek için yüklerinden kurtulmalısın dedi adeta. Ben de sözünü dinledim iç sesimin. İşe yaradı.

Doğa öyle bir ilaç ki dostum, seni asla yalnız hissettirmiyor. Ama aynı zamanda da yapayalnız bırakıyor. Çünkü aslında zaten deneyimlemen gereken tam da bu. Kalabalığın içinde yalnız da kalabilmek. Yalnız ama aslında herkesle ve doğadaki her bir canlıyla bir olduğunu bilerek. Doğanın bana ilk öğretisi bu oldu. Ben anlayana kadar hiç susmadı, durmadan anlattı. Gece, gündüz anlattı. Ama hep farklı sesler ve renklerle. Geceleri karanlığın, soğuğun ve kurbağa seslerinin dediklerini; gündüzleri kuşlar, ılık güneşli hava ve yapraklar arasında dans eden ışıklar tamamladı. Hiçbir zaman boş bırakmadı zihnimi, ama bir o kadar da boşaltmama yardım etti. Çünkü öyle bir şey yaptı ki, hiçbir şeyin aslında her şey olduğunu anlattı.

Renkleri, sevecenliği ve dostluğu için doğaya ve yaşama bir kez daha şükürler olsun. Metropol baskılarından kurtulmamı sağlayan doğadaki her rengi kucaklayarak ve olanları olduğu gibi kabul etmenin verdiği huzurla bitiriyorum bu kez yazımı. Bu baskıdan kurtulmak için en iyisi sen de sadeleş; ama kendi sayfanda ve kendi kaleminle.

Bir sonraki yazıda buluşmak umuduyla...

Yorumlar

Popüler Yayınlar